Büyük Orta Asaya, buluşuyoruz geçmişimizle Türkçe konuşanlarla

Nebahat S. ERCAN
nebahat.s.ercan@gmail.com


BÜYÜK ORTA ASYA
BULUŞUYORUZ GEÇMİŞİMİZLE
TÜRKÇE KONUŞANLARLA

Gezmek, görmek, tanımak, köklere inebilmek ve de sevilebilmek, sevebilmek ne güzel…
Yazıma girişi “Büyük Orta Asya” gezimizin organizasyonunu yapan Bekir Bey’e ve gezide bize rehberlik yapan, kahrımızı çeken Genç Kızımız Sultan Hanım’a teşekkürle yapmayı özellikle istedim, her ikisine de bu olanağı bize sağladıkları için ÇOK TEŞEKKÜRLER…

Kimimiz Almanya’dan, kimimiz Türkiye’nin farklı illerinden katılarak İstanbul’da buluşup Kırgızistan’ın Başsehri Bişkek’te uçtuk ve 5 saate yakın yolculuktan sonra Sultan Hanım tarafından karşılandık. Kırgızistan’ı, Başkenti plan Bişkek’i, çevresini, Kazakistan’ın Özbekistan’ın önemli Kentlerini, özellikle tarihi yerlerini, doğasını, yaşam biçimlerini 15 gün süresince gezdik, gözlemledik.

Tanrı Dağlarının gölgesine kurulmuş gibi yarı çöl olan, denizi olmayan bu üç Devlet, bizim soyumuzun kökeni olduğu topraklar, dümdüz araziler üzerinde uzayıp gidiyor. Trenle ve uçakla yaptığımız yolculuklar sırasında çöl manzarasını, ağaçsız Dağları, tepeleri görünce Atalarımızın neden göç ettikleri çok iyi anlaşılıyor.

Uzun yıllar SSCB yönetimi altında kalan, özgürlükleri kısıtlı ama kentlerin altyapıları iyi sayılabilecek durumda bu Ülkelerin.
Yalnız aralarındaki sınırların kapıları Türkiye’nin 50 yıl öncesi gibi. İnsanlar ellerinde bavul, 500, 1000 m. sınırlarını çuvallar ya da poşetlere doldurdukları eşyalarla geçiş manzaraları dikkat çekiyor.

Kentler geniş parklar, yıllanmış ağaçlar, geniş yollarla donatılmış yeşil bir manzara sergiliyor. Ve neredeyse insandan çok yeni arabalarla ulaşım sağlanıyor denilebilir.

Üç beş yıl önce yeni yapılan otellerde kaldık ve bolca et yemekleri, meşhur Özbek pilavları baş yemekleriydi. Geçim kaynakları petrol, hayvancılık ve tarım olarak anlatılıyor. Tarım ve hayvancılık ülkeleri olduğu halde sebze ve süt ürünleri (yoğurt hariç) yok denecek kadar az bulunuyor.

Kentlerdeki yeni kurulan yerleşim yerlerin üzerinde durmayacağız; çünkü, Dünya’nın diğer kentlerinden pek farkları yok; her yerde AVM’ ler, aynı marka giyecekler, elektronik araçlar…
Turistlerin gezdikleri yerleri biz de geziyoruz, bilgilendiriliyoruz…Tarihi binaları, müzeler, medreseler, heykeller, camiler ve her gün açık olan yiyecek, giyecek ve elektronik dükkanları…
Halkın yaşam biçimleri…Kültürel yönden bizimkilerle aynı denilebilir…çok erken yaşlarda evlendiriliyorlarmış, özellikle kızlarda 25 yaşını geçenler “evde kalmış” diye değerlendiriyorlarmış. Çoğunlukla büyük aile yaşamına önem veriyorlarmış.
Eğitim parasız, 9 yıl mecburiymiş, yüksek eğitim devlet tarafından destekleniyormuş. Anadili yanında Rusça, İngilizce gibi dillerinde öğretim yapılırken çok iyi yetiştirildikleri bilgisini alıyoruz.

Dünyadaki gelişmeleri de çok yakından takip ettiklerini öğreniyoruz.
Bu bilgiler ışığında SSCB” den ayrılan, özgürlüklerine kavuştuklarını söyleyen bu Ülkeler çok kısa zamanda büyük gelişmeler kaydedecekler gibi görünmekte.
Tarihi yerler; depremler gibi doğa olaylarında, savaşlarda yıkılanlar eski şekline uygun bir şekilde yenilenmiş.
Hepsini tek tek yazamayacağım; Ahmet Yesevi Türbesi, Timur Lenk’e ve Uluğ Bey’e ait heykeller, medreseler, camiler, dergahlar gibi tarihi yerler, kaleler ve ipek yolu üzerine kurulan hanlar, hamamlar gezilip görülmesi gereken yerlerin başında gelenler…
Hemen her üç Ülkedeki Tarihi binalar, müzeler medreseler hatta camiler aynı renklerde (mavi,yeşil, aralara kırmızı ve kahverengi serpiştirilerek yapılmış ) mozaiklerle ince ince işlenmiş, onarılmış.
Pazarlardaki üst üstte kurulmuş, birbirlerine eklenmiş küçük dükkanlardan halk ve Turist denilen gezenler heyecanlı bir şekilde alış veriş yapıyorlar.
Bu Ülkeleri gezerken yabancılık çekilmiyor, hemen her yerde Türkçe konuşana, iş insanına, bizim kültürümüzü taşıtan yerli Türklere rastlanıyor. Ahıska Türkleri Azerbaycan dahil bu üç ülkeye hatta SSCB yönetiminde bulunmuş tüm ülkelere dağılmış, daha doğrusu dağıtılmışlar. Bu Ülkelerde yaşayan, Türkçe konuşan Türkler kendilerini Oğuz, Kıpçak vb Türk boyları olarak adlandıriyorlar.
Kırgızistan’ın 7 milyona, Kazakistan’ın 20 milyona, Özbekistan’ın 36 milyona yakın nüfusları varmış.
Çöl ikliminin sürdüğü bu topraklardan Atalarımız kolayına göç etmemişler ama geride pek çok soydaşımız yaşama mücadelesi vermişler, vermekteler.
Özbekistan, Kazakistan , Kırgızistan olarak gelişmişlik sırasına göre değerlendiriliyor.
Bişkek
Burana
Semerkent
Almaata
Türkistan
Buhara
Taşkent hepsi Atalarımızın geldikleri topraklar, tarihleri, kültürleri ve doğaları aynı sayılır.

Gezmek, görmek, tanımak …ve de okuyuculara aktarma görevini yerine getirmek önemli olmalı…

 

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir